18 Temmuz 2012 Çarşamba

Belki de aşk, biz dertlerimizi unutalım diye bizlere gönderilmiştir...

        Oscar Wilde'nin bir kitabında küçük bir bülbülün canını aşka olan inancı için nasıl verdiği anlatılmaktaydı. Öğrencinin aşkı için sırf bir beyaz gülü kırmızı yapabilmek için kalbine sapladığı dikenden bahsedilir çektiği acıdan. Bülbülün inandığı aşka sahip öğrenci ne yapar? Kırmızı gülü alır sevdiği kıza götürür, kız bunu küçümser, gül kaldırım kenarında solmaya mahkum...

        Öğrenci belki ölüp bittiği aşkına bülbülün canına eş tutulmuştur. Bülbül için hepimiz üzüldük mü o hikayeyi birebir okurken Oscar Wilde'dan? Bülbül için üzülmedik aslında, bülbülün hala aşka olan inancıydı bizim içimize dokunan. Artık inanmıyoruz hiç birimiz ne aşkın ölümsüzlüğüne ne de gerçekten aşık olanların bu dünyada yaşadıklarına. Artık başka duygularımız var aşk sandığımız hepimizin...

Taş Taş Oldu Yollarımız

     Minik bir defterim var aslında benim içine türlü türlü anılarımı yazdığım. Bugün tekrar elime aldım defterimi. İki üç sayfa çevirdim, okudum, gülümsedim. İki satır daha ekleyeyim dedim bütün kalemler yazmamak için mürekkeplerinden geleni/gelmeyeni içlerinde bırakmadılar ve yazmadılar. Dünya hep çok heveslendiğimiz şeyler gerçekleşmesin diye hayat bize bir taş koyar önümüze. 
   
     Bir taş bizi amacımızdan vazgeçiremez çoğu kez ama bazen yolumuzu yönümüzü değiştirebilir. Şekil 1.a.

     Sorun neredeydi neydi bilemeyebilirsin uzun süre. Her seferinde sanki küçük bir şakaymış gibi fazla düşünmez, her sorunda olduğu gibi dik durur ve gülümsersin. Bu benim düşüncem değil asıl yapılması gerekendir. Taş yolumuza çıkar, daha önce de çıktı, çıkmaya da devam edecek.

   Durmadım ben. Kalemim bitti aklımdakileri dökecek başka yerler aradım. Eğer ben yazmaktan korksaydım yola çıkmazdım. Taşlar bazen küçüktür ama bir yanlış frenle büyür dev olurlar ya hani, siz frene nerede basacağınızı hesaplarsanız taşlar karşımızda engel değil altımızda dekor olurlar.

Neşeniz bol olsun...