2 Mayıs 2014 Cuma

Yeni favori mekanım oldu kendileri

Dışarıda ders çalışanayan ben şu günler de yakın arkadaşlarımın ALES'e hazırlanmalarına yardım etmek için kendimi zorluyorum. Zorluyorum diyorum çünkü matematiği aşırı derecede seven ben çok zor şartlar altında ders anlatıyorum. 
Hepimiz biliriz Istanbul'da Cafe Nero öğrencilerin ve kahve içerek işlerini yapmaya çalışanların favori mekanı olmuştur. Peki ya Kıbrıs'da?
Bu en büyük sorunu çözeceğim diye kendime söz vermiştim bir zamanlar. Açıklıyorum Kıbrıs'da, Lefkoşa'da iki tane mekandan birisi olan Delicious'dayız. Eski Kıbrıs evlerinden birisini bahçesi, odaları ve mükemmel mutfağı ile bize sunan mekandayız. Tatlı sevmeyen ben tatlı yiyor, kahveler içiyor, 45lik müzikler ve dergim eşliğinde matematik çalışıyorum. Keyif yapmanın diğer ismini, baharın gelmiş olduğunu bu mekanda kutluyorum. 

Kıbrıs güzel yer gerçekten :) Gülümsemeyi unutmayın..

1 Mayıs 2014 Perşembe

Gizli yazı yazmaktan burayı unutmuşum

Başladı mı yine atraksiyonlu hayatım. Aslında ne atraksiyon yaşıyorsun diye soran olsa hiç yani şu diyemem. Peki neden ben bu kadar yoğunum?!
O zaman itiraf ediyorum..

Aslında ben bir müdürüm. Yıllardır yakın arkadaşlarım hep farkında olduğu bir müdürüm ama aklım sıra sakladım bunu hep insanlardan (ne kadar yapabildim bilmiyorum ama..) gerçekten işini hakkı ile yapan bir müdürüm ben. Bu kadar uzun süreli bir ilişki ve iş tecrübem olmamıştı herhalde. Tüm zamanımı veriyorum ben bu işe. Bazen uykumdan ödün veriyor bazen hayatımdan. Neden bir sevgilim yok biliyor musunuz? Bu iş kolik tarzımdan dolayı. Şimdi ne müdürü bu diyeceksiniz bu kadar canla başla sarıldığım. 
Ben gereksiz işler müdürlüğüm. Nerede boş iş var ben gidip bulmasam da o iş gelip beni buluyor bundan emin olabilirsiniz. "Vicir karşılama var şöförü gönderiyoruz.", "Vicir gazete haberi yazılacak perşembeye hazırlarsın sen","Vicir duyuru var, sen halledersin.", "Vicir bilgisayara bir şey oldu, gel sen anlarsın."vs vs vs..
Hayır hiç dert yanmıyorum bu durumdan. Severek yapıyorum bu işleri. Photoshop'muş, slaytmış, habermiş, boş koşturmaymış severek yapıyorum gerçekten çünkü hepsi hayatıma bir sürü şey katıyor. Hayır katmasa ne olur? Ben koşunca bir kişi mutlu oluyor veya bir kişi gülümseyebiliyorsa bu benim satın bile alamayacağım bir güzellik değil midir? 
Peki bütün bunları neden durup dururken söyledim? Aslında bu yazının tek bir amacı var. Ismimi gizli tutarak yazdığım blog yüzünden buraya hiç vakit ayırmadığım gerçeği ile yüzleştim. Sırf sene de bir defa yazıyorum geleneğini bozmak için yazıyorum bunları. Anlayacağınız boşuna okuyorsunuz bu yazıyı. 

Yine de siz gülümsemeyi unutmayın.. :)

13 Temmuz 2013 Cumartesi

İhanet

Güneşli bir gün, güzel haberler getirmesi ümidi ile başladı yine. Hafif sıcak, tatlı esintileri olan bu yeni günü değerlendirmeye çalışarak başladım günüme. Neler mi yaptım?
Günümü madem evde geçirmek istiyorum o zaman kitap okumalıyım dedim. Hızlı davrandım, koştum ve okumadım. Şimdi hakkını yemeyelim ismini okudum elimdeki kitabın.

Neden mi?

1)Televizyonu kapatamadım ki televizyon seyreden birisi değilim.

2)İnternetten gelen güzel bir mesaj ise ikinci kitaba sarılma eylemimi hızla ekarte etti (kitap için bu kelime kullanılmaz demeyin sakın ben kitapları kişiselleştirmeyi seviyorum).

3)İki üç telefon görüşmesi ve güzel haberler "Olamaz mı olabilir" şarkısını dillerde döndürerek üçüncü aşamayı da geçmemi engelledi.

4) Son denememde ise olanları hemen aktarıyorum.
"Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı"
İlk cümleyi okuyabildim ve dedim ki; Neden ben de bu tarz bir yazı hiç yazmadım. Evet o kadar sempatik sıcak kanlı yazılar yazamıyorum ben. Aşka bile inancı olmayan, romantik yazıları "bir saniye neremle gülecektim" düşüncesinden dolayı okuyamayan birisi olarak sizce nasıl yazabilirdim ki bu yazıyı. Evet hem şimdiye kadar yazamadığım gibi, Tanrım yine kitabı okumayı bıraktım!!

Ve pes ettim. Kitap okumak yerine eski yazmış olduğum saçma küçük notlarla dolu olan defterimi elime aldım "bakalım ne kadar aptallaşabiliyorum" diye. Tahmin edebilirsiniz belki de beni biraz tanıyorsanız ama ben kendimi tanımıyormuşum galiba. O saçma yazılardan sonra tek hoşuma giden yine bir büyüğün yazısı oldu. Ben ne zaman onun yazısını okusam işte o an durup normal! beyinle düşünüyorum galiba. Benim tek yaptığım ihanet kitaplara yaptığımdır.Merhaba güzel şiir..

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin .

Nazım Hikmet Ran'den, "Bence Simdi Sen de Herkes Gibisin"

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Belki de aşk, biz dertlerimizi unutalım diye bizlere gönderilmiştir...

        Oscar Wilde'nin bir kitabında küçük bir bülbülün canını aşka olan inancı için nasıl verdiği anlatılmaktaydı. Öğrencinin aşkı için sırf bir beyaz gülü kırmızı yapabilmek için kalbine sapladığı dikenden bahsedilir çektiği acıdan. Bülbülün inandığı aşka sahip öğrenci ne yapar? Kırmızı gülü alır sevdiği kıza götürür, kız bunu küçümser, gül kaldırım kenarında solmaya mahkum...

        Öğrenci belki ölüp bittiği aşkına bülbülün canına eş tutulmuştur. Bülbül için hepimiz üzüldük mü o hikayeyi birebir okurken Oscar Wilde'dan? Bülbül için üzülmedik aslında, bülbülün hala aşka olan inancıydı bizim içimize dokunan. Artık inanmıyoruz hiç birimiz ne aşkın ölümsüzlüğüne ne de gerçekten aşık olanların bu dünyada yaşadıklarına. Artık başka duygularımız var aşk sandığımız hepimizin...

Taş Taş Oldu Yollarımız

     Minik bir defterim var aslında benim içine türlü türlü anılarımı yazdığım. Bugün tekrar elime aldım defterimi. İki üç sayfa çevirdim, okudum, gülümsedim. İki satır daha ekleyeyim dedim bütün kalemler yazmamak için mürekkeplerinden geleni/gelmeyeni içlerinde bırakmadılar ve yazmadılar. Dünya hep çok heveslendiğimiz şeyler gerçekleşmesin diye hayat bize bir taş koyar önümüze. 
   
     Bir taş bizi amacımızdan vazgeçiremez çoğu kez ama bazen yolumuzu yönümüzü değiştirebilir. Şekil 1.a.

     Sorun neredeydi neydi bilemeyebilirsin uzun süre. Her seferinde sanki küçük bir şakaymış gibi fazla düşünmez, her sorunda olduğu gibi dik durur ve gülümsersin. Bu benim düşüncem değil asıl yapılması gerekendir. Taş yolumuza çıkar, daha önce de çıktı, çıkmaya da devam edecek.

   Durmadım ben. Kalemim bitti aklımdakileri dökecek başka yerler aradım. Eğer ben yazmaktan korksaydım yola çıkmazdım. Taşlar bazen küçüktür ama bir yanlış frenle büyür dev olurlar ya hani, siz frene nerede basacağınızı hesaplarsanız taşlar karşımızda engel değil altımızda dekor olurlar.

Neşeniz bol olsun...
 
    

21 Şubat 2012 Salı

Yurtta barış, huzur, mutluluk. Tamam abarttım

     Burcumun, yurdumun ve birnumum mumun özelliği olan huzur, sağlık, mutluluk isteği günlerine girişimlerim yine başlamış olmakta. Biliyorum yine ne saçmalıyor bu çocuk diyorsunuz evet çünkü saçma sapan huylarım bu aralar yine gündemdeler. Neden, ne oluyor, niye sorularını almadan önce hemen açıklama yapıyorum -saçma olduğunu biliyorum ama bırakamıyorum-. 
     Bugün arkadaşlarla gereksiz bütün işleri yapıp spor salonundan kaçtım. Kahve içerken laf dolandı geldi kendine güven olaylarına dayandı. Banane değil mi? Yok duramadım yine. Başkaları için kendimizden ödün vermemeyiz, ertelemek yerine planlayıp hepsini gerçekleştirmeliyiz modunda konuşmaların ardı kesilmedi. Bana danışmak istedikleri konular sıralandı falan filan. Oturdum yine başka insanların dertlerini kendime dert edindim, neden? "Yurtta barış, huzur, mutluluk". Yok arkadaşım öyle bir dünya. Kendinize güveniceksiniz. Risk mi almaktan korkuyorsunuz? Yerinde sayarak sadece içine tek bir kelime bile yazılmamış olan bir kitabı okursunuz saatlerce, günlerce, aylarca. Çoğumuz da bunu yapıyoruz. "Tarzımı değiştirmek istiyorum ama yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.", "Kemana başlamak istiyorum ama şu an burada yaşamıyorum gibi belki ileride buradan gidince yaparım" vs vs vs.
     Bu hayat kiin hayatı? Otobüste çocuğun kolunda yazanı hatırla "My life is my way". Ne kadar kötü göründüğünü düşünsek de hayatını yazıyor oynuyor. Bizim göz zevkimizi bozduğu için yapmıyor olsa o da bizimle birlikte rekorlar kıran kitabı okuyor olurdu. http://haber.mynet.com/200-sayfalik-bos-kitap-rekor-kirdi-560719-ilginc-haberler/
     Eğer diğer insanları dinleyerek hareket etmeye devam etseydim -ki her zaman birilerinin fikirleri çatıştıkları için net bir hareket tarzım olmazdı- ne şimdiki kadar mutlu olabilirdim ne de belirleyici bir özelliğim olurdu. o kitap neden o kadar çok satıldı hiç düşündünüz mü? Belki alanların hepsi sıradan hayatlara sahip insanlardı ve onları anlatan bir şeylere sahip olmak için bir çabaydı o yaptıkları.
     İşin özü bu düşüncelerimi yine insanlara aktarmadan duramadım. Biliyorum acıydı bunlar ve biliyorum saçmalıktan başka bir şey değildi ama yine duramadım. Dünyayı kurtarıcamı düşünüyorumdur belki de kim bilir:) Yine de unutmayın terzi kendi söküğünü bazen dikemeyip dışarıdan gelen acı yorumlara üzülebiliyor. Huzurlu kalın artık, lütfen.

19 Şubat 2012 Pazar

Jack Johnson - If I Had Eyes



"If I had eyes in the back of my head"
         Her güzel parça bize güzel şeyler aktarmak zorunda değildir. Bazen oturur en güzel parçaların içini öyle bir deşeriz, içimizi acıtacak en az bir anı bulabiliriz. Siz yine de keyifle dinleyin..